Tiroit kanseri tedavisi nasıl olmalıdır ve tiroit kanseri belirtileri nelerdir, tiroit kanseri nasıl önlenir, tiroit kanseri tedavisi için kanser destek tedavisi uygulamaları nasıl yapılmaktadır?

Tiroit, endokrin (iç salgı bezleri) sistemin bir parçası olan küçük bir bezdir. Boynun ön tarafında gırtlağın hemen altında yer alır. Trakea (nefes borusu)’nın her iki tarafına yerleşmiş iki lobdan oluşur. Loblar, önden isthmus adı verilen bir doku parçası ile birbirine bağlanır.

Tiroit dokusu temel olarak iki tür hücre içerir: Foliküler hücreler ve C hücreleri. Her iki grup hücre tipi de farklı türde hormonlar salgılarlar.

Hücreler tamamen değiştiğinde veya durduklarında hipotiroitizm, hipertiroitizm, tiroit nodülleri veya tiroitit gibi iyi huylu klinik durumlar ortaya çıkabilir. Aynı zamanda, bu değişiklikler tiroit kanserinin de bir belirtisi olabilir. Tüm tiroit kanserlerinin en sık görülen tipi papiller tiroit kanseridir (% 70). Foliküler tiroit karsinomuda sık görülür. Ama en az görülen tür anaplastik tiroit kanseridir. Medüller tiroit karsinomu, C hücrelerinde başlayan başka bir tiroit kanseri türüdür.

Tiroit Kanseri Kimlerde Görülür?

Tiroit kanserleri genellikle ağrısız, elle palpe edilebilen, sert nodüller olarak kendini gösterir. Hastalar veya doktorlar, boyundaki rutin elle muayene (palpasyon) sırasında bu nodüllerin çoğunu yakalayabilirler. Ultrasonla yapılan taramalarda toplumun % 19-67'sinde tiroit nodülleri görülmektedir. Soliter (sert kitle) tiroit nodüllerinin ancak % 5-10'u malign (kötü huylu tümör)’dir. Tersten ifade edilirse, tiroit nodüllerinin %90-95’i iyi huylu (benign) nodüllerdir, kanser değildir.

Troid nodüllerinde 30 yaşın altındaki ve 60 yaşın üstündeki hastalarda malign (kanser) olma ihtimali artar.  Tiroit kanseri erkeklerde daha fazla görülür.  Bir nodülün hızlı büyümesi maligniteye işaret edebilir. Sert ve sabit, çevre dokuya tutunan nodüllerin malign olma ihtimali daha yüksektir. Boyundaki lenf bezlerine kanserlerin metastazları nedeniyle dikkat edilmelidir. Malign tiroit nodülleri genellikle ağrısızdır.

Ses kısıklığı rekürren laringeal sinir ve ses tellerinin felcini düşündürür. Yutma güçlüğü (disfaji) kanserin yemek borusunu sıkıştırmasının belirtisi olabilir. Sıcağa tahammülsüzlük ve çarpıntılar tiroit hormonlarının salınımını artıran nodülleri akla getirir. Medüller karsinom, multipl endokrin neoplazilerin bir parçası olarak ortaya çıkabilir. Ailesinde tiroit kanserli birey bulunan kişilerde kanser gelişme olasılığı daha yüksektir.

Soliter Tiroit Nodülünde Tanı Yöntemleri :

Tiroit nodüllerinde benign - malign (iyi huylu – kötü huylu) nodüllerin ayırt edilmesi önemlidir. Bu ayırım hastalarda ameliyat veya takip kararı verilmesini sağlayacaktır. Tiroit nodüllerinin değerlendirilmesinde hasta hikayesi yanında fizik muayene, kan tetkikleri, görüntüleme yöntemleri ve ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) yapılmaktadır.

Görüntüleme Yöntemleri :

Tiroit kanserinin değerlendirilmesinde ultrasonografi en önemli görüntüleme yöntemidir ve ameliyat öncesinde primer tümör ve ilişkili tüm boyun bölgesi lenf bezlerini değerlendirmek için rutin olarak kullanılmaktadır. Pozitif lenf nodları, boyut, şekil, ekojenite, damarlanma, hiler mimarinin kaybı ve kalsifikasyonların varlığına bağlı olarak normal düğümlerden ayırt edilebilir.

Şüpheli lenf nodlarının ultrasonografik kılavuzluğunda ince iğne aspirasyonu cerrahinin derecesine rehberlik etmek için yararlı olabilir. Manyetik rezonans (MR) ile bilgisayarlı tomografi (BT), tümör invazyonu ve hacmi, lenf nodlarının yerleşimi hakkında daha iyi bilgiler verecektir.  Ayrıca, Pozitron emisyon tomografisi (PET) kanserin yayılımını belirlemek ve evrelemek için kullanılmaktadır.

İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi (İİAB) :

Tiroit nodüllerini değerlendirmede en önemli tanı aracıdır ve ilk müdahale olmalıdır. Teknik, ucuz, kolay ve komplikasyon riski düşük bir işlemdir. İİAB yanlış negatif veya yanlış pozitif sonuçlar verebilir.  Ultrason rehberliğinde yapılan İİAB doğru tanı konulması ihtimalini artıracaktır.

İİAB'nin komplikasyonları azdır ve genellikle küçüktür. En sık görülen komplikasyonlar minör hematom, ekimoz ve lokal rahatsızlıktır. Klinik olarak anlamlı hematom ve aşırı derecede şişme nadirdir. Nefes borusu, atardamar ve  toplar damarların yanlışlıkla delinmesi klinik olarak önemli sorunlar değildir ve lokal basınç uygulamasıyla çözülebilirler.

Laboratuvar Değerlendirme :

Kanda tiroit stimulan hormon (TSH) seviyesi hipertiroitizm veya hipotiroitizm için oldukça hassas bir ölçüdür. Tiroit nodüllerinin değerlendirilmesinde duyarlı bir TSH analizi yararlıdır. Düşük serum TSH değeri, genellikle iyi huylu olan, otonom işlevli bir nodülü düşündürür. Bununla birlikte, kötü ya da yüksek TSH seviyelerinde malign hastalık göz ardı edilemez.

Diğer çalışmalarda genellikle tiroit fonksiyon testleri gerekli değildir. Serum tiroglobulin seviyesi benign tiroit hastalıklarının çoğunda yükseldiği için tanıya yardımcı olmaz.

Yükselmiş serum kalsitonin seviyeleri medüller tiroit kanserini düşündürür. Bununla birlikte, Medüller tiroit kanserinde tedavi edilen hastaları izlemek için kalsitonin ve daha duyarlı pentagastrin ile uyarılan kalsitonin tümör belirteci olarak kullanılmaktadır. Genel olarak Medüller tiroit kanserinin görülme sıklığının düşük olması nedeniyle, serum kalsitonin seviyesinin ölçülmesi tiroit nodüllerinin tanısında maliyet etkin olmaması nedeniyle tarama amaçlı kullanılmamaktadır

Tiroit Kanseri Nedenleri ve Semptomları

Diğer kanserler ileri yaşlarda görülürken, tiroit kanseri genellikle genç yaşlarda sık görülür; özellikle 15 - 29 yaşları arasında sıktır. Ayrıca 60 yaşından sonrada malign tiroit kanseri riski artmaktadır.

Tiroit Kanseri İçin Risk Faktörleri Şunlardır :

Tiroit Kanseri Belirtileri Şunlardır :

Tiroit Kanseri Kimlerde Görülür?

Tiroit kanseri kadınlarda erkeklerden üç kat daha fazla görülür. Her yaşta ortaya çıkabilir, ancak 30 yaşın altında ve 60 yaşın üstünde görülen tümörlerin malign olma ihtimali daha yüksektir.

Tiroit Kanserlerinde Prognoz (Akıbet) :

Tiroit kanseri olan kişilerde prognoz hastanın tıbbi geçmişi, tiroit kanserinin türü, evresi ve seçilen tedaviler gibi birçok faktörle yakından ilişkilidir.

Papiller tiroit kanseri için 5 Yıllık Sağ Kalım Oranları :

Foliküler Tiroit Kanseri İçin 5 Yıllık Sağ Kalım Oranları :

Medüller Tiroit Kanseri İçin 5 Yıllık Sağ Kalım Oranları :

Anaplastik Tiroit Kanseri İçin 5 Yıllık Sağ Kalım Oranları :

Anaplastik tiroit kanserinde tanıdan sonraki bütün durumlar Evre IV olarak değerlendirilir.

Tiroit Kanserleri Tedavi Seçenekleri :

tiroit kanseri tedavisi için uygulanan yöntemlerdir.

Kanser Destek Tedavileri :

Anaplastik tip hariç, tiroit kanserlerinde 5 yıllık sağ kalım oranları diğer kanser tiplerine göre yüksektir. Bu nedenle, tanıdan sonra ameliyat gibi invaziv ve yan etki potansiyeli bulunan tedavi seçeneklerinden önce, yan etki potansiyeli çok düşük olan kanser destek tedavilerine şans verilmesi önemlidir. Kanser destek tedavileri ile olumlu cevap alma potansiyeli yüksektir.

Fitoterapi :

Tiroit kanseri tedavisi için kullanılan yöntemlerden biri de fitoterapidir. Bitkilerin kendisi veya bitkilerden elde edilen ürünlerle yapılan tedaviler fitoterapi başlığı altında incelenmektedir. Antikanser etkinliği olan ve özel yöntemlerle hazırlanan bitkisel ürünler bazı kanser tiplerinde tamamen iyileşmeye varan olumlu katkılarda bulunmaktadırlar. Karaciğer ve böbrek fonksiyonları normal olan bireylerde antikanser etkili bitkisel ürünler güvenle kullanılabilirler.

Fitoterapide kullanılan ürünler özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücreleriyle mücadele edebilir duruma getirmektedirler. Ayrıca bazı fitoterapötikler kanser hücrelerinin içine girerek bir Truva atı gibi fonksiyon görmektedirler. Ayrıca fitoterapötikler kanser hücrelerinin metastaz kabiliyetlerini kısıtlayabilmektedirler. Diğer taraftan bitkilerdeki bazı maddeler kanser hücrelerinde azalan veya yok olan apopitotik ölüm mekanizmasını yeniden başlatabilirler. Yavaş seyirli olmaları nedeniyle özellikle tiroit kanserlerinde denemeye değer bir tedavi yaklaşımıdır.

Homeopati :

Tiroit kanseri tedavisi için kullanılan yöntemlerden bir diğeri de homeopatidir.  Homeopati Almanya kökenli bir tedavi yöntemidir. Benzeri benzerle tedavi etme ilkesine göre hareket eder, enerji tıbbı içerisinde değerlendirilir. Her hastaya özel ilaç seçmeye olanak tanır. İlaçları dil altında eritilerek veya sıvı olarak hazırlanıp tekniğine göre içilerek kullanılır. Yan etki içermeyen tedavi ajanlarıdır. Homeopatide insan fiziksel beden, bilinç ve ruh bileşiminden oluşan bir varlıktır. Tedavide her üç katman birlikte tedavi edilir. Kaybolan sağlıklı denge hali yeniden oluşturulmaya çalışılır. Son derece zahmetsiz bir tedavi yaklaşımıdır. Vücuda zarar verecek hiç bir girişimsel uygulama yapılmaz. İnsanı bir bütün olarak tedavi etmeye çalışan holistik bir yaklaşımdır

Biofeedback Uygulamaları :

Kainatta her maddenin kendine ait bir rezonansı (titreşimi) vardır. Maddenin rezonansına bağlı olarak dışarı yaydığı bir enerji vardır. Maddelerin yaydığı rezonans hassas sistemler aracılığıyla ölçülebilir. Her bir biyolojik maddenin yaydığı biorezonanslarda oluşan bozulmalar özel sistemlerle ters çevrilerek tekrar biyolojik ortamlara verilerek bozulmalar düzeltilebilir. Vücuda yabancı maddelerin tam ters rezonansları verilerek sıfırlama yapılabilir. Böylece, biyolojik yapıların bu maddelere alerjilerde olduğu gibi olumsuz cevap vermeleri önlenebilir.

Rife Frekans (RF) Jeneratörü ile uygulanan frekanslar kanser hücrelerinin bölünme hızını yavaşlatıp, apopitotik ölümlerini artırabilir. Ayrıca Rife Frekansları kanser hücrelerini yeniden sağlıklı normal hücrelere döndürebilmektedir. Kanser hücresinin yeniden sağlıklı hücrelere dönmesi kanserin türü ve differansiasyon derecesiyle ilişkilidir. Rife Frekansları özellikle ileri dönem hastalarda destek tedavisinde ilk tercih olarak kullanılabilirler.

Yüksek RF frekans jeneratörü, hücreleri normalize etmek, uyarmak ve enerji vermek, lenfatik sistemi pompalamak, koordineli bir rezonans yoluyla birçok mikrobu öldürmek ve nitrik oksit salınımını artırmak için tasarlanmıştır ve bir çok farklı amaçla kullanılabilmektedir. RF’nin önemli bir özelliği inflamasyona neden olmamasıdır.

Kanser destek tedavisinde RF kullanımı, kanserin semptomları ile değil, kanserin “temel nedeni” ile ilgilenir.

Detoks Uygulamaları :

Tiroit kanseri tedavisi için detoks uygulamaları tedavide önemli bir yet tutmaktadır. Kanser hücrelerinin oluşumunda dokulardaki mikro çevrenin değişimi; biriken ağır metaller; bakteri, virüs, mantar ve parazit enfeksiyonları; dokularda Ph değişimi; beslenme alışkanlıkları gibi faktörlerin kollektif etkisi bulunmaktadır. Kanser hastalarında detoks uygulamalarıyla ağır metallerin dokudan uzaklaştırılması, Ph regülasyonunun sağlanması, kronik inflamasyonun önlenmesi gibi genel koruyucu yaklaşımlar tedaviye olumlu katkılar sağlamaktadır. Özellikle kanser hastasının bağışıklık sisteminin kanser hücreleriyle başa çıkabilme kabiliyetini artırmaktadır.

Egzersiz :

Kanser hastalarında egzersiz uygulamaları hastanın direncini artırmakta ve immün cevaplarını güçlendirmektedir. Bir çok çalışmada aktif hayat tarzı olan veya egzersiz yapan hastaların diğerlerinden daha fazla yaşadıkları gösterilmiştir.

Beslenme Düzenlenmesi :

Kanser hücreleri normal hücrelerden en az 15 kat daha fazla şeker kullanırlar. Bu nedenle erken dönem kanser hastalarında karbonhidrat tüketiminin kısıtlanması faydalıdır. Ancak, ileri dönem kanserlerde durum tam tersidir. Çünkü büyüyen kanser kitlesi dolaşımdaki şekerin büyük kısmını kullandığından diğer normal hücreler şeker ve diğer gıdalar için yoksunluk yaşamaya başlarlar. Bu durumda sağlıklı hücrelerin beslenmesini sağlayabilmek için vücuda giren gıdaların uygun şekilde artırılması gerekir. Beslenmenin karbonhidrat dışı kaynaklarla kompanse edilmesi gerekir.

Her insanın vücudunda kanser hücreleri vardır ve her zaman yeni kanser hücreleri de oluşmaktadır. Fakat çoğu insanın bağışıklık sistemi kanser hücrelerini oluştukları kadar hızlı bir şekilde öldürebilmektedir. Kanser hastalarında bu durum kanser hücrelerinin lehine döner ve bağışıklık sistemi oluşan kanser hücrelerini yok edememeye başlar. Sonuçta kanser kitlesi oluşur. Fakat bağışıklık sistemi neden zayıf düşer? ya da neden kanser hücresinin oluşum hızı artar? Bunun nedeni, sağlıklı hücrelerin içine girip onların genetik materyallerini etkileyerek bölünme hızını artırabilen mikroorganizmalarda yatıyor olabilir. Ek olarak, bu mikroorganizmalar mikotoksinler olarak adlandırılan yüksek oranda asidik atık ürünleri salgılar. Bu atıklar organları zayıflatır ve zayıf organlar kanser hücrelerini yok edemeyen zayıf bir bağışıklık sistemine yol açar.

Tiroit Kanser Nasıl Önlenir

Tiroit kanseri tedavisinde kanser teşhisi konan çoğu hastada bilinen bir risk faktörü bulunmamaktadır. Bu nedenle tiroit kanseri için önlem almakta zordur. Bilinen en önemli risk faktörü radyasyona maruz kalmaktadır. Bu nedenle radyasyon maruziyetinin önlenmesi en kritik korunma yöntemidir.

Tiroit Kanserinden Korunmak İçin Genel Önlemler :

rektum kanseri

Rektum kanseri tanımı için öncelikle "Rektum nedir?" bilmemiz gerekir. Rektum; sindirim sisteminde, kalın bağırsağın sonunda bulunan makattan önceki kısımdır.

Rektum Kanseri Sıklığı Nedir?

Dünya Sağlık Örgütünün 2018 yılı öngörülerine göre rektum kanserinin de içinde bulunduğu kolorektal kanserler hem kadınlar hem de erkeklerde ikinci en sık görülen kanser grubudur.  Türkiye’deki istatistiklerde benzerdir. Kansere bağlı ölümlerde kolorektal kanserler erkeklerde dördüncü, kadınlarda ise üçüncü sırada yer almaktadır.

Bu olumsuz tabloya rağmen rektum kanseri önlenebilir. Özellikle beslenme alışkanlıkların değişimi ve kronik toksisiteden uzaklaşılması korunma ve tedavi açışından önemlidir. Son yıllarda destek tedavilerinde meydana gelen ilerlemeler tedavideki başarıyı artırmıştır. Bazı rektum kanserli hastalar destek tedavileriyle tamamen iyileşebilmektedir.

Rektum Kanseri Nasıl Başlar?

Rektum kanserleri genellikle bir polip zemininden başlamaktadır. Polipler, bağırsak içine doğru büyüyen kabartı veya şişlik şeklindeki yapılardır. Rektumdaki kanserler polibi oluşturan hücrelerin değişimleri sonucu ortaya çıkarlar. Başlangıçta polip içinde sınırlı kalan kanser hücreleri zaman içinde büyüyerek tümör kitlesini oluşturur ve bu kitle kalın bağırsak duvarına yayılır. İlerleyen dönemde rektumda tıkanıklığa yol açabilir.

Rektum Kanseri Genetik Midir?

Rektum kanserinin %65-85’i tanımlanmış genetik bozukluğa bağlı olmaksızın gelişir. Ailede birden fazla bireyde rektum kanseri ender olarak gözlenebilir, fakat kuvvetli bir ailesel rektum kanseri hikayesi yoktur. Kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin yaklaşık olarak %10-30’u ailesel kanserdir. Tüm kolorektal kanser hastalarının %5’inde kalıtsal geçiş gösterilmiştir. Sabit bir gende genetik bozukluk vardır.

Polipten Kanser Nasıl Gelişir?

rektum kanseri tedavisi

Rektum ve kalın bağırsağın iç yüzeyini örten epitel tabakanın oluşumu ve yenilenmesi de genlerin ve çevresel faktörlerin kontrolü altındadır. Genetik ve çevresel olaylar, normalde her 7-10 günde bir yenilenen bağırsak iç yüzeyini döşeyen tabakadaki değişiklikleri başlatır. İlk önce erken polip, ardından geç polip, ve devamında da kolorektal kanser gelişimi gözlenir. Bir polipten kanser oluşumu için geçen süre ortalama 8-10 yıl kadardır.

Rektum Kanseri Nasıl Yayılır?

Rektum Kanseri, kan yolu ile karaciğer, akciğer gibi uzak organlara; lenf yolu ile bağırsak, ana atar damarlar ve boyun bölgesine yayılabilir. Kanser hücreleri direkt olarak komşu organlara veya bağırsak duvarını aşarak karın boşluğu içine ve periton denilen karın zarına yayılabilir.. Ayrıca kanser hücreleri bağırsak lümeni içinde ilerleyerek daha alt bölgelere yayılabilir.

Rektum Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Rektum kanserinde sık görülen belirtiler:

Rektum Kanseri Tanı ve Tedavi öncesinde Hangi Tetkikler Yapılmalıdır?

Hastalık Hikayesi ve Muayene:

Hastanın mevcut şikayetleri ve hastalığın seyri ve hastanın kişisel ve ailesel özellikleri tespit edilir. Hastanın beslenme şekli, dışkılama alışkanlığı, hastalığın şiddetlenmesine neden olabilen durumlar ve ailedeki diğer bireylerin hikayesi değerlendirilir. Hastanın özellikle karın ve makat bölgesi ihtiyaca göre muayene edilir.

Kan Tetkikleri

Tedavi öncesi hastanın kan sayımı, kan şekeri, böbrek, karaciğer, tiroit fonksiyonları, sıvı elektrolit dengesi, tümör markırları (CEA, Ca 19-9 vb.) gibi önemli kan tetkiklerinin yapılmalıdır.

Kolonoskopi

Bütün kalın bağırsak rektum kanseri ile eş zamanlı başka bir polip veya tümör açısından değerlendirilmelidir.

Radyolojik Tetkikler

Tedavi planı yapılırken kanserin vücutta başka bir organa metastaz yapıp yapmadığının bilinmesi gerekir. Bu değerlendirme pozitron emisyon tomografisi (PET) ile yapılmaktadır. İhtiyaca göre tomografi, MRI ve ultrason gibi diğer radyolojik tetkiklerde yapılabilir.

rektum kanseri türleri

Rektum Kanseri Evrelemesi

Rektum kanseri Evre 0 ile Evre IV arasında evrelendirilmekdedir.

Evre 0: Rektum kanseri sadece mukoza (bağırsağın iç yüzeyini kaplayan örtü epiteli) içinde sınırlıdır. Hastalığın kan veya lenf yolu ile vücuda dağılma (metastaz yapma) potansiyeli yoktur. Rektum kanserinin başlangıç evresidir.

Evre I: Kanser bağırsak duvarı içinde sınırlıdır. Bağırsak duvarının dışına henüz geçmemiş ve lenf yolu ile çevre lenf bezlerine yayılmamıştır.

Evre II: Kanser tüm bağırsak tabakalarını aşmış veya komşu organlara yayılmıştır fakat lenf bezlerine yayılmamıştır.

Evre III: Kanserin bağırsak duvarı içindeki yerleşimine bakılmaksızın kanser lenf bezlerine yayılmıştır.

Evre IV: Rektum kanseri bağırsak duvarı dışında uzak organlara yayılmıştır. Yani uzak organ metastazı mevcuttur.

rektum kanseri

Rektum Kanseri Tedavisi

Klasik tıbbi yaklaşımda, rektum kanserinin tedavisi hastalığın evresine ve hastanın kişisel özelliklerine göre yapılır. Klasik kanser tedavisindeki temel yaklaşımlar cerrahi, kemoterapi ve radyoterapiden oluşmaktadır. Kanserin erken evrelerinde cerrahi olarak tümörün çıkarılması en güvenli yaklaşım olarak görülmektedir. Cerrahiden sonra veya ileri evrelerde ameliyat olamayan hastalarda antikanser ilaçlarla uygulanana kemoterapi ve/veya radyoterapi (ışın tedavisi) uygulamaları yapılmaktadır.

Maalesef teknolojideki gelişmelere rağmen kanser tedavisindeki başarı hala düşüktür. Bu nedenle, tüm dünyada klasik tıbbi yaklaşımlara ek olarak holistik diğer bir ifadeyle bütüncül bakışla tedaviye tamamlayıcı uygulamalar eklenmiştir. Tamamlayıcı tıp uygulamalarının yan etkileri kemotarapi ve radyoterapiye göre kıyaslanmayacak derecede azdır. Aynı zamanda tamamlayıcı uygulamalar kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini de azaltmakta veya tamamen tedavi edebilmektedirler.

Kanser destek tedavisinde kullanılan homeopati zararsız bir yöntem olup, rektum kanseri tedavisinde de kullanılabilir. Kişiye özgü tedavi sağlaması ve kullanma kolaylığı nedeniyle önemli bir destek tedavisidir.

Tedavi planı açısında hangi organa metastaz yaptığı ve organın fonksiyonlarını ne derece etkilediği önemlidir. Klasik tedavi yaklaşımları: cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi ve bunlara ek olarak planlanan fitoterapi, homeopati ve ozon gibi tamamlayıcı tedaviler birlikte veya tek başlarına hastanın durumuna göre özel olarak planlanmalıdır. Her zaman tam şifa hedeflenir ancak bu sağlanamıyorsa hastanın hayat konforunun artırılması önemli bir yaklaşım olacaktır.

Rektum kanserinde kanser destek tedavileri ile iyileşen birçok hasta vardır. Destek tedavileri cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi ile kıyaslandığında son derece konforlu yöntemlerdir.

Rektum Kanserinde Takipler:

Tümör markırı olarak kullanılan CEA testi kanser nüksünü tespit etmede kullanılan pratik bir metoddur. Ancak bu test tamamen güvenilir değildir. Takipte PET/CT incelemesi en güvenli yöntemdir.

Rektum Kanserinden Korunmak :

prostat kanseri evreleri

Prostat kanseri prostat bezlerinin içinde başlar. Prostat bezi, sperm hücrelerini destekleyen sıvıları salgılayan ve erkek üreme sisteminin bir parçası olan, ceviz büyüklüğünde, mesanenin alt kısmına yerleşen, içinden üretra ve sperm kanalının geçtiği, salgı bezi karakterinde bir organdır.

Bazen prostat hücreleri anormal şekilde büyür ya da tamamen büyümeyi durdurur. Bu anormal değişiklikler prostat kanseri gelişmesi olasılığı yüksek olan prekanseröz hücrelerin gelişme riskini artırabilir.

Prostat kanserine dönüşme riski yüksek olan üç tip prekanseröz oluşum vardır:

ASAP: atipik small asinar proliferasyon

PIN: prostatik intraepitelyal neoplazi

PIA: proliferatif inflamatuar atrofi

Prostat kanserinin en yaygın formu adenokarsinomdur. Prostat kanserinin bu formu, seminal sıvının bir bölümünü salgılayan glandüler hücrelerden gelişir.

Diğer nadir prostat kanseri formları:

prostat kanseri

Prostat Kanserinin Nedenleri ve Belirtileri

prostat-kanseri-belirtileri

Prostat Kanserinin Belirtileri:

 Erken Dönemde:

Sık idrara çıkma

Acil idrar yapma isteği

Mesaneyi tam olarak boşaltamama hissi

Ağrılı idrar

İdrarda veya menide kan gelmesi

Ağrılı ejakülasyon

Geç Dönemde Ortaya Çıkan Semptomlar:

Kilo kaybı

Yorgunluk hissi

Ekstremitelerde zayıflık veya uyuşukluk

Mesane veya bağırsak kontrolünün kaybı

Anemi

Özellikle sırt, kalça, uyluk veya boyun kemiklerde ağrı.

Prostat Kanseri Kimlerde Görülür?

Prostat kanseri, dünya çapında erkekler arasında en yaygın ikinci kanser türüdür. Ortalama 6 erkekten biri prostat kanseri teşhisi ile karşılaşmaktadır. Prostat kanserine yakalanma riski yaşla birlikte artmaktadır. 50 yaşın üstündeki erkeklerde risk artmaktadır ve çoğu vakaya 65 yaşın üstünde tanı konulmaktadır. Afrika kökenli erkeklerde prostat kanseri gelişme riski en yüksek iken Asya kökenli erkeklerde en düşüktür. Etnik popülasyondaki risk farklılıklarının nedeni açık değildir.

Prostat Kanserinde Evreler:

Evre I: Tümör sadece prostat içerisindedir. Bazen rektal muayenede hissedilemeyecek kadar küçük hacimli olabilir. Gleason skoru ise 6 ya da daha düşüktür. PSA seviyesi 10’un altındadır.

Evre II: Tümör, prostat içerisindedir. Ancak tümörün yapısı saldırganlaşmıştır. Parmakla muayenede belirgin olarak hissedilebilir ya da tümör derecesi yüksek olabilir.

Evre III: Prostat kanseri prostat dışında seminal keselere yayılmıştır. Ancak lenf bezleri, kemik ve uzak organlara henüz yayılmamıştır.

Evre IV: Prostat kanseri mesaneye, rektuma ya da çevredeki dokulara (seminal keseler dışında) yayılım göstermiştir. Ayrıca civardaki lenf bezlerine, kemiklere ve uzak organlara yayılma (metastaz) görülebilir.

Prostat Kanserinde Prognoz:

Prostat kanseri vakalarının çoğu tanı konulduğunda erken evrededirler. Bu durumda, 5 yıllık sağkalım oranı % 100'e yakındır. Prostat kanseri tanısı ne kadar erken konulursa, prognoz o kadar iyidir. Kanser destek tedavilerine cevapta erken evrelerde daha başarılıdır.

Prostat kanserinde kanserin malignitesini (saldırganlığını) ifade için Gleason Skoru kullanılır. Skorlar en az agresif olan skor 2’den en agresif olan skor 10’a kadar değişir. Hastanın 7'nin altında bir skora sahip olması daha iyi bir prognoza sahip olduğunu gösterirken; 7, ılımlı bir prognozu gösterir; 7'nin üzerinde bir skor daha kötü prognoza işaret eder.

Evre I ve II’deki (prostatla sınırlı) tümöre sahip olan hastalar, Evre III ve IV tümöre sahip  (prostat sınırını aşıp çevre dokulara veya uzak organlara yayılmış) hastalardan daha iyi prognoza sahiptirler.

Klasik Tıbbi Yaklaşımda Prostat Kanseri İçin Başlıca Tedavi Yöntemleri:

Cerrahi

Radyoterapi

Kemoterapi

Palyatif tedavilerdir.

 

Prostat Kanserinde Uygulanabilecek Kanser Destek Tedavileri:

Fitoterapi

Homeopati

Ozon tedavisi

Detoks uygulamaları

Egzersiz

Beslenme önerileri

 

Birçok destek tedavisi seçeneği bulunmaktadır. Kanser destek tedavileri temel olarak klasik tedavi seçeneklerine ek olarak uygulanır. Ancak tek başına destek tedavilerinin uygulanması da mümkündür.

fitoterapi

Fitoterapi

Antikanser etkinliği bilinen bitkilerden elde edilen ürünlerle tedavi yapılır. Hastanın destek tedavisi için ağızdan beslenebiliyor olması gerekir. Atopik bünyeli olması nedeniyle alerji eğilimi olan hastalar hariç, böbrek ve karaciğer fonksiyonları normalse güvenle kullanılabilirler. Fitoterapik yaklaşımlarla tedavi olan birçok prostat kanserli hasta mevcuttur.

Homeopati

Homeopati - Kanser Destek tedavisi - Prof. Dr. Mustafa Iraz

Homeopati - Kanser Destek tedavisi - Prof. Dr. Mustafa Iraz

Enerji düzeyinde çalışan ve benzeri benzerle tedavi etme ilkesi ile hareket eden bir bilimdir. Hastayı bir bütün olarak tedavi etmeyi amaçlar. Homeopatik tedavi esnasında bazı yiyecek kısıtlamaları yapılır. Zararsız bir tedavi yöntemidir. Her yaşta güvenle kullanılabilir.

Kanser destek tedavileri erken evrelerde çok daha iyi cevap oluştururlar. Özellikle kemoterapi ve radyoterapi ile bağışıklık sistemi bozulmamışsa güçlü tedavi edici etki oluşturabilirler.

Kanser prostat bezinde sınırlı ise, prostat kanserinin büyümesi çok yavaş olduğundan, kanser destek tedavilerinin kanser hücrelerini öldürmesi veya normal hücrelere geri döndürmesi kolay olabilir. Böylece, kanser yayılmadıysa, destek tedavileri en iyi çözüm yolu olabilir. Bu durumda prostat bezinin ameliyatla çıkarılmasına da gerek kalmayabilir.

Kanser prostatın dışına yayıldıysa, hem cerrahi hem de radyoterapi değersizdir, çünkü prostat alanındaki kanser artık temel sorun değildir. Kanser yayılmadıysa, o zaman kanser destek tedavileri faydalı olabilir çünkü çok yavaş büyür. Destek tedavileri, kanserin metastaz yapmış olup olmadığına bakılmaksızın prostat kanseri için etkin bir tedavi yöntemi olarak durmaktadır.

Prostat kanseri teşhisi ve buna bağlı ameliyatlar PSA testinin kullanıma girmesiyle dramatik bir şekilde artmıştır. Radikal prostatektomi sonrası iktidarsızlık insidansı %60 ve inkontinans (idrar tutamama) insidansı ise %39 olarak bildirilmektedir. Bunun yanında radikal prostatektomi ameliyatının metastazları (yayılımı) artırıp artırmadığı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durum evre I ve Evre II hastalarda yapılan ameliyatları tartışmalı hale getirmektedir. Çünkü, bu vakaların cerrahi dışı tedavilere ve destek tedavilerine cevap vermesi ihtimali de mevcuttur.

Özellikle prostat kanserinin yavaş ilerlediği Evre I ve Evre II’de tedavi edilebilme ihtimallerinin bulunması nedeniyle, özellikle kanser destek tedavisi açısından, kitlenin ilk tespitinden patolojik tanının konulması süreci ve ameliyata hazırlık döneminde hastaya bir şans verilmesi faydalı olabilir. Kanser destek tedavisine cevap alınması durumunda hasta hem kanserden hem de ameliyatın risklerinden korunmuş olabilir.

Kanser destek tedavisinde biofeedback uygulamaları genel anlamda hücre içi yerleşimli olup zayıf bağışıklık sistemi nedeniyle ortadan kaldırılamayan bakteri, virüs, mantar ve parazitleri öldürmek üzere tasarlanmış destek tedavileridir. Ek olarak yapılan karaciğer detoksları ile hem ağır metaller hem de diğer toksinlerin vücuttan uzaklaştırılması hedeflenir. Takiben dokudaki hücrelerin yeniden enerjilendirmesi yapılarak dokuların sağlıklı dokular haline getirilmesi amaçlanır. Sonuçta zayıflayan bağışıklık sistemi yeniden ayağa kaldırılmış olur. Bu desteklerin başarılı olabilmesi için bağışıklık sisteminin tamamen çökertilmemiş olması gerekir.

Prostat Kanserinde Diyet:

Kanser destek tedavileri vücudun kendi dinamiklerini geliştirmeyi hedefler. Öncelikle kansere sebep olabilecek zararlı beslenme alışkanlıkları bırakılmalıdır. Ayrıca kanser hücreleri şekeri sağlıklı hücrelere göre 15 kat daha fazla kullanırlar. Fakat şekeri sonuna kadar parçalayamazlar. Şekeri fermentasyonla yıkarak sadece iki birim enerji üretirler. Kanser hücreleri şekerden son ürün olarak laktik asit üreterek hücre içini ve hücreler arası sıvıyı asidik hale getirirler. Bu nedenle uygun bir beslenme programı oluşturulmadan kanser tedavilerinden tam bir verim almak çok zordur.

Kanser hücrelerini öldüren, kanserin yayılmasını durduran ve kanseri tedavi için ek katkılar sağlayan bir çok besin (fonksiyonel gıda) ve tıbbi bitki vardır. Kanserde Fitoterapi tabiattaki bu doğal bitkilerden elde edilen ürünleri kullanarak yapılan tedavilerdir. Kemoterapi ve radyoterapiye kıyasla son derece zararsız yaklaşımlardır.

Öte yandan, kanser hastalarında beslenme denildiğinde: kanser hücrelerini besleyen gıdalardan uzak durulması gerekir. Bu arada, sağlıklı hücrelerinde yeterince beslenmesini sağlayacak gıdalar alınmalıdır. Bunun için özellikle, rafine şekerler, işlenmiş tahıllar, süt ürünleri vb. gibi kanser hücrelerinin içindeki mikropları besleyen gıdalardan uzak durulmalıdır...

Konu kanser olunca, ne yemediğimiz, ne yediğimiz kadar önemlidir. Bu konuda kanser çeşidine göre uzman desteği alınması önemlidir.

Prostat kanseri

Prostat Kanseri Nasıl Önlenir?

Prostat kanserlerinde sinsi ve yavaş başlangıç yanında genetik sebeplerin ön planda olması nedeniyle önleme konusundaki faaliyetler genel önlemler şeklindedir.

Prostat kanserine yakalanma riskini azaltmak için yapabileceğimiz öncelikle yaşam tarzı değişiklikleridir. Bunun yanında, sağlıklı bir diyetin için sebze ve meyve ağırlıklı beslenme ön planda olmalıdır. Balık ve kanatlı etleri uygun protein kaynaklarıdır. Ancak, özelikle yoğun karbonhidrat, kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinden uzak durulmalıdır.

Bağışıklık sisteminde kanser hücreleriyle mücadele eden akyuvarlardır (beyaz kan hücreleri). Bütün kanserlerde akyuvarları artıran veya güçlendiren besinle tüketilmesi önemlidir.

Prostat kanserinde fitoterapi uygulamasında direk olarak kanser hücrelerini öldürebilen bitkisel ürünler kullanılmaktadır. Ancak, özellikle ileri evre kanser hastalarında önce kanser hücrelerini öldürmekten önce kanser hücrelerinin besin kaynaklarını tüketmesi nedeniyle gıda ihtiyacı maksimuma çıkan sağlıklı hücrelere temel besin faktörlerinin sunulması ön planda tutulmalıdır. Takiben bağışıklık sistemini güçlendirme ve kanser hücrelerini öldürme aşamalarına geçilmelidir.

 

kolon kanseri tedavisiKolon Kanseri; Dünya Sağlık Örgütü’nün bir kuruluşu olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC)’nın değerlendirmelerine göre 2018 yılında kolorektal kanserler en sık görülen kanserler arasında üçüncü, en sık ölüme neden olan kanserler arasında ise ikinci sırada yer almaktadır. Mide, pankreas ve kolon kanserleri gibi durumlarda hastanın beslenmesi de bozulmaktadır.

Kanserin etkisi yanında kanserle mücadele için gerekli olan beslenmenin de bozulması bu tür kanserlerde tedavi edilebilme ihtimalini azaltmaktadır. Tıbbın sunduğu cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi seçeneklerinin yan etkilerinin de bu olumsuz tabloya eklenmesi kolon kanserindeki tedavi şansını kısıtlamaktadır.

Kolon kanserinde ameliyat ve kemoterapiye rağmen nüks oranı çok yüksektir. Kanser destek tedavileriyle elde edilen sonuçlar sadece klasik tedavilerle alınan sonuçlardan daha ümit verici görünmektedir. Klasik tıbbi tedavilerle destek tedavilerinin uygun kombinasyonlarında başarı oranı daha da artmaktadır.

Klasik tıbbi yöntemlerle tedavi oranının düşük olmasının temel nedenleri; ameliyatın mide-barsak sistemini bozması ve özellikle kemoterapinin yan etkilerinin mide barsak kanalını döşeyen epitelde belirgin olması nedeniyle sindirim faaliyetlerinin bozulması ve vücuda yerli gıda sağlanamaması nedeniyledir. Kemoterapi temel olarak hızlı bölünen hücreleri öldürür.

Mide barsak kanalını döşeyen epitel dokusu da hızlı bölünen hücrelerdendir. Ayrıca bazı bağışıklık hücrelerinin olgunlaşması da barsak duvarında gerçekleşmektedir. Kanserle birlikte, kemoterapiyle hem beslenmenin hem de bağışıklık sisteminin bozulması hastaların durumunu daha da kötüleştirmektedir.

Bu durumda, kolon kanserli hastalarda kanser destek tedavilerin önemi daha da artmaktadır.

Kolon Kanseri Nedenleri:

Kolon ve rektum kanserleri sıklıkla kolorektal kanserler olarak birlikte gruplandırılırlar. Çünkü birçok ortak özellikleri vardır. Kolorektal kanserlerin çoğu, kalın bağırsağın iç tabakasında polip denilen çıkıntı veya meme başı şeklinde lümene doğru sarkan bir büyüme olarak başlar. Bazı polipler, birkaç yıl içinde kansere dönüşebilir, ancak tüm polipler kansere dönüşmez. Kansere dönüşme şansı, polip türüne bağlıdır.

İki ana polip türü vardır:

- Adenomatöz polipler (adenomlar): Bu polipler bazen kansere dönüşür. Bu nedenle, adenomlara kanser öncülü bir durum olarak bilinirler.
- Hiperplastik ve inflamatuar polipler: Bu polipler daha sık görülür, ancak genelde kanserli değildirler.

Bu iki polip türü yanında birde mide barsak kanalında sık görülen displazi kavramı vardır. Displazi, bir polip içinde olabileceği gibi barsak yüzeyinde de olabilir. Displazik hücreler tam olarak kanserleşmemiş anormal hücrelerdir. Displazik hücrelerin kanserleşme riski vardır.

Kolorektal kanserlerde kanserleşmeye neden olabilecek bir çok faktör bulunmaktadır. Bunların başında beslenme alışkanlıklarımız, hayat tarzımız, kronik olarak alınan toksinler, barsak mikrobiyatasındaki değişiklikler; barsağın viral, bakteriyal, mikotik ve paraziter hastalıkları; genetik yatkınlık gibi birçok faktör kolorektal kanserlerin oluşmasında etkin olabilir.

Kolonda kanser bir polip üzerinde gelişirse zamanla kolon duvarına doğru ilerleyerek barsak duvarını aşıp karın zarı olarak bilinen peritona, lenf bezlerine ve uzak organlara metastaz yapabilir.

kolon kanseri belirtileri

Kolon Kanseri Belirtileri:

Kolon kanseri semptomlarının birçok barsak hastalığında olan belirtilerle benzerdir. Bağırsak enfeksiyonu, hemoroid, irritabl bağırsak sendromu veya inflamatuar bağırsak hastalığı gibi bir çok durum kolon kanseri bulgularını taklit edebilir. Bu nedenle, çoğu durumda, bu semptomları olan kişilerin kanseri yoktur. Yine de, bu sorunlardan herhangi birine sahip olan kişilerin kanserde olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Aksi durumda erken tanı imkanı ortadan kalkar. Özellikle, ileri yaş ve aile hikayesi olması durumunda hastaların kolon kanseri yönünden taranması önemlidir.

Genel olarak kolorektal kanserlerin belirtileri:
- Dışkılama alışkanlığında değişiklik: ishal, kabızlık veya dışkıda kalibrasyonunda incelme gibi barsak alışkanlıklarında bir kaç günden fazla süren bir değişiklik,
- Belirli bir hareketi yapmadan bağırsaklarını rahatlatamadığı hissine sahip olmak.
- makattan kanama
- siyah renkli dışkı veya dışkıda kan,
- Kramp veya karın (göbek) ağrısı
- Zayıflık ve yorgunluk
- İstenmeyen ve önlenemeyen kilo kaybı

Kolon Kanseri Kimlerde Görülür?

Kolorektal kanserin kesin sebebi bilinmemektedir. Ancak, bazı faktörler kolorektal kanserlere yakalanma riskini artırabilir:
- Yaş - insanlar yaşlandıkça kolorektal kanser riski artar. Kolorektal kanserlerin yüzde 90'ından fazlası, 50 yaşın üzerinde görülür.
- Cinsiyet - erkeklerin kadınlara göre kolorektal kanserlere yakalanma riski biraz daha yüksektir.
- Bazı ailesel geçiş gösteren hastalıklar kolorektal kanser riskini önemli ölçüde artırır:
- Ailesel adenomatöz polipozis (FAP)
- Attenue ailesel adenomatöz polipoz (AFAP)
- Gardner sendromu
- Lynch sendromu
- Juvenil Polipozis sendromu (JPS)
- Muir-Torre sendromu
- MHY ilişkili polipozis (MAP)
- Peutz-Jeghers sendromu (PJS)
- Turcot sendromu
- İnflamatuar bağırsak hastalığı (IBD) - Ülseratif kolit veya Crohn hastalığı olan kişilerde kalın bağırsağın kronik iltihabı vardır. Bu kolon kanseri riskini artırır.
- Adenomatöz polipler (adenomlar) kolorektal kansere dönüşebilirler.
- Daha önce bir kolon kanseri geçmişi, yumurtalık kanseri veya rahim kanseri olan kadınların kolon kanseri geliştirme olasılığı daha yüksektir.
- Siyah ırk insanlar, en yüksek sporadik veya kalıtsal olmayan kolorektal kanser oranlarına sahiptirler.
- Beslenme: kırmızı ve işlenmiş et tüketimi kolon kanseri riskini artırır.
- Sigara
- Sedanter yaşam
- Obezite

Kolon Kanserinde Prognoz

Kolorektal kanserlerde ölüm oranları yaşla birlikte artar. Kolon ve rektum kanseri kanser ölümünün ikinci önde gelen nedenidir. Kolorektal kanserlere bağlı ölümler en fazla 75-84 yaş arası kişilerde en yüksektir.
Kolon kanserlilerde 5 yıllık sağkalım oranları:
Evre I - % 92
Evre II - % 87
Evre III - % 89
Evre IV - % 11’dir.

Kolon Kanseri için Klasik Tıbbi Yaklaşımda Tedavi Seçenekleri:

Cerrahi
Kemoterapi
Radyoterapi
Mide barsak kanalıyla ilgili kanserlerde beslenmenin bozulması tedaviyi zorlaştıran önemli bir faktördür. Kanser nedeniyle zaten bozulmuş olan beslenme ameliyatla çıkarılan segmentler nedeniyle daha da bozulmaktadır. Bunun üzerine kanser hücreleri gibi hızlı çoğalan kemik iliği, karaciğer ve böbrek hücreleri ve de mide barsak sisteminin iç yüzeyini döşeyen epitel dokunun kemoterapi ve radyoterapi yan etkileriyle tahrip olması tedaviyi daha güç hale getirmektedir. Bu tedavi karmaşası için de vücuttaki kanser olmayan sağlıklı hücrelerin beslenmesi bozulmakta ve bağışıklık sistemi zayıflamaktadır.

Kolon kanserinde Kanser Destek Tedavileri:

- Fitoterapi
- Homeopati
- Ozon uygulamaları
- Biofeedback uygulamaları
- Detoks uygulamaları
- Özel destek besinleri
- Egzersizler

gibi uygulamalar klasik tedavi yaklaşımlarıyla birlikte veya bağımsız olarak uygulanabilirler.
Kolorektal kanserlerde hastaların beslenmesi hem hastalık hem de uygulanan klasik tedavilerle bozulmuş olması nedeniyle öncelikle vücudun sağlıklı hücrelerine yeterli besin maddelerinin ulaştırılması sağlanmalıdır.

Kolorektal kanserlerin tedavisinde, kanser hücrelerinden besinlerden bağımsız şekilde kurtulmanın bir yolu olmalıdır. Ayrıca bu hastalar için sindirimi daha kolay özel takviyeler gereklidir. Özellikle sıvı halde bulunan özel besinlere ihtiyaç vardır. Çünkü cerrahi uygulamalar ve kemoterapi yan etkisiyle sindirim fonksiyonu önemli ölçüde bozulmaktadır. Bu yan etkiler nedeniyle ameliyatlar ertelenebilir. Ancak mide barsak sisteminde bir tıkanıklık söz konusu olursa ameliyat kaçınılmazdır.

Biofeedback uygulamaları hastanın ek problemlerinden etkilenmeyen yöntemler olması nedeniyle önemli destek tedavisi yaklaşımlarıdır. Bu frekans üreticilerine sindirim problemlerini aşan süper besin olarak bilinen sıvı destek ürünlerinin eklenmesi tedaviye ciddi olumlu katkılar sağlamaktadır.

Klasik tıbbi yaklaşımlarda sunulan hiç bir yöntem frekans jeneratörleriyle yapılan uygulamaya alternatif olamamaktadır. Hasta açısından son derece kolay ve zahmetsiz uygulamalardır.

Aşırı et tüketinin kolorektal kanserlerde önemli bir etiyolojik faktör olduğu düşünülmektedir. Et tüketimi entikanser özellik taşıyan ve etlerin sindirimin rol oynayan tripsin ve kimotripsin gibi enzimlerin tükenmesine neden olarak kanserin ilerlemesini tetikler. Bu nedenle kanser hastalarının özellikle kırmızı et tüketimin sınırlandırmaları önemlidir.

Kolon Kanseri Nasıl Önlenir?

Ellili yaşlardan itibaren özellikle risk grubundaki kişilerin kanser taramalarını yaptırmaları kolon kanserinin erken tanı ve tedavi için önemlidir.

Günlük hayatta yaşam tarzı değişiklikleri yaparak kolon kanseri riskini azaltmak mümkündür:
- Çeşitli meyveler, sebzeler ve kepekli tahıllar tüketilmelidir.
- Alkolden uzak durulmalıdır.
- Sigara içilmemelidir.
- Her gün düzenli egzersiz yapılmalıdır.
- İdeal kilo korunmalıdır. - Bağışıklık sistemi desteklenmelidir.

Sağlıklı bir bağışıklık sistemi vücudunuzun en iyi savunmasıdır. Kanser hücreleriyle mücadeleyi temel olarak bağışıklık sistemi yürütür. Zayıf bağışıklık sistemi, hastaların kansere yakalanmalarının ana sebebi olmakla kalmaz, aynı zamanda kanser bağışıklık sistemini daha da zayıflatabilir.

Beta glukanlar bağışıklık sistemini düzenleyerek daha verimli hale getirir. Ayrıca, beta glukanlar, tümörlere veya virüslere bağlanan ve onu yok etmek için kimyasallar salan lenfositleri uyarır.

Kolon kanseri için Kanser Destek Tedavileri klasik tedavilerle birlikte veya bağımsız olarak uygulanması sonucunda vücudun kanseri yenme gücünü artıracak ve tedaviye olumlu katkılar sağlayacaktır.

mesane kanseriMesane kanseri idrar torbasındaki hücrelerin kontrolsüz olarak büyümesiyle başlar. Kontrolsüz büyümeye başlayan kanser hücreleri zamanla tümöral yapıyı oluştururlar. Mesane kanseri çoğunlukla iç yüzeyi döşeyen ürotelyum olarak ta isimlendirilen mesane epitelinden başlar. Kanser mesane duvarının diğer tabakalarına doğru ilerledikçe katmanları invaze eder ve tedavisi daha zor hale gelir.

Mesanenin ana işlevi, böbreklerden kanın süzülmesiyle oluşan idrarı miksiyon işlemine kadar toplamaktır. İdrar yaparken, mesane kasları kasılır ve idrar uretra kanalıyla penis içinden geçerek vücut dışına atılır.

Mesane kanserleri sıklıkla mesane duvarına invaze olma durumlarına göre tanımlanır :

- İnvaziv olmayan kanserler mesane epiteli içindedir. Yani ürotelyumla sınırlıdır. Daha derin tabakalara yayılmamıştır.

- İnvaziv kanserler, mesane duvarının daha derin katmanlarına yayılmıştır. Bu kanserlerin yayılma olasılığı daha yüksektir ve tedavileri daha zordur.

Bir mesane kanseri yüzeyel veya non-muscle invazif olarak ta tanımlanabilir. Bu terimler, hem non-invazif tümörleri hem de mesanenin kas tabakası içine yayılmamış olan invazif tümörleri içerir.

Mesane Kanseri Nedenleri ve Belirtileri :

Mesanede kansere neden olan etmen her zaman açık değildir. Mesane kanseri sigara, parazit enfeksiyonları, radyasyon ve zararlı kimyasallarla maruziyet ile ilişkilendirilebilir.

Mesane Kanserinin Üç Tipi Vardır :

Transizyonel hücreli karsinom : Mesanenin iç yüzeyini döşeyen transizyonel hücrelerden oluşur. Transitional hücreler mesane dolu iken genişleme ve boşken kontrakte olarak küçülme kabiliyetine sahiptir. Transizyonel hücreler mesaneyle birlikte ureter ve uretrayıda döşer. Bu nedenle transizyonel hücreli tümörler ureter ve uretrada da görülebilirler. Transizyonel hücreli tümörler en sık görülen mesane kanseri türüdür.

Skuamöz hücreli karsinom : Çoğunlukla enfeksiyon ve irritasyon nedeniyle tetiklenir ve zaman ilerledikçe kanserleşirler. Skuamöz hücre mesane kanseri transizyonel olana kıyasla nadirdir. Bir parazit enfeksiyonu olan şistozomiyazis skuamöz hücreli mesene kanserine daha sık neden olan bir enfeksiyon olarak bilinir.

Adenokarsinom : Mesanede mukus salgılayan salgı bezlerinden köken alan kanserlerdir. Nadir görülen bir mesane kanseri türüdür.

Mesane Kanserinin Muhtemel Belirtileri :

• İdrarda kan veya kan pıhtısı gelmesi,
• İdrar yaparken ağrı veya yanma olması,
• Sık idrara çıkma,
• Gece boyunca birçok kez idrar yapma ihtiyacını hissetmek,
• İdrar yapma ihtiyacını hissettiği halde idrar yapamamak,
• çoğunlukla tek taraflı bel ağrısı olması.

mesane kanseri evreleri

mesane kanseri hastaları

Mesane Kanseri Kimlerde Daha Sık Olur?

Amerika’da, Afro-Amerikalılar ve Hispaniklere göre beyazlar iki kat daha fazla mesane kanseri riskine sahiptir. Asya kökenliler ve Kızılderililerin mesane kanseri olma riskleri kısmen düşüktür. Mesane kanseri olan 10 kişiden yaklaşık 9'u, 55 yaşın üzerindedir.… Mesane kanseri, erkeklerde kadınlardan daha yaygındır. Uzun süre siklofosfamid kullanan hastalarda mesane tahrişi nedeniyle kanser riski artmaktadır. Pelvis bölgesine radyoterapi uygulanan hastalarda da mesane kanseri riski artmaktadır.

Mesane Kanserinde Prognoz:

Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü verilerine göre mesane kanserlilerde beş yıllık sağkalım oranları:
• Evre 0’da yaklaşık % 98'dir.
• Evre I yaklaşık % 88'dir.
• Evre II yaklaşık % 63'dür.
• Evre III yaklaşık % 46'dır.
• Evre IV yaklaşık % 15’tir.
Bu olumsuz istatistik verilerine rağmen, son yıllarda kullanımı artan tamamlayıcı tıp uygulamalarıyla yapılan Kanser Destek Tedavisi ile mesane kanseri tedavisinde başarı oranı yükselmektedir.

Mesane Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?

Mesane kanserinde klasik tıbbi yaklaşımlar :
• Cerrahi
• İntravezikal tedavi
• Kemoterapi • Radyoterapi
• İmmünoterapi’dir.

Klasik tıbbi tedavilere ek olarak Kanser Destek Tedavileri uygulanabilir. Destek tedavileri içerisinde :
Fitoterapi: Etkinliği bilinen bitkisel kökenli ajanların uygun yöntemlerle hazırlanarak kullanılmasıdır.
Homeopati: Benzeri benzerle tedavi etme ilkesine dayanan kişiye özel tedavi seçeneği sunan özel bir tadavi yöntemidir.
pH Regülasyon Tedavisi: Kanserlerde artan bölgesel asiditenin regülasyonunu içerir.
Bağışıklık sisteminin uyarılması,
Biofeedback uygulamaları gibi tamamlayıcı yöntemler uygulanabilir.

Mesane Kanseri Nasıl Önlenir?

Mesane kanserinde temel strateji kanser olma riskinin azaltılması üzerine kurulur. Mesane kanseri riskini azaltmak için:
- Sigaradan uzak durmak.
- Endüstriyel kimyasallara maruziyetten uzak durmak (benzen ve türevleri, arilamidler gibi)
- Mesleki maruziyetler: boyalar, kauçuk, tekstil ürünleri, deriler ve kimyasal maddelerle maruziyet riski azaltılmalıdır.
- Sağlıklı içme suyu sağlanması, arseniğe maruziyetin azaltılması.
- Rafine gıdalardan uzak durmak
- Beslenmede sebzelerin oranını artırmak.

Bağışıklık Sistemi Sağlığı :

Vücudun en iyi savunması sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olmaktır. Zayıf bağışıklık sistemi, kişinin kansere yakalanmasının ana sebebi olmakla kalmaz, aynı zamanda gelişen kanser bağışıklık sistemini daha da zayıflatarak tedaviyi zorlaştırdığı gibi diğer hastalıklara da kapı aralar.

Beta glukanlar bağışıklık sistemini düzenleyerek daha verimli hale getirir. Ayrıca, beta glukanlar, kanser hücrelerine veya virüslere bağlanarak onları yok etmek için bazı kimyasal salan lenfositleri uyarırlar.

Beta Glucan Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Tayvan'da kanser için bir immünoadjuvan tedavi olarak onaylanmış durumdadır. Türkiye’de ise immünmodülatör olarak geleneksel kullanımdan aktarılarak onaylanmış durumdadır. Bu onay kanserle direk ilişkilendirilmemiştir. Beta glukanların kanserdeki immünmodülatör etkisi yanında, enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisi, kolesterolü düşürdüğü, kan şekerini düşürdüğü, stresi azalttığı, antikor üretiminizi artırdığı, yara iyileşmesini hızlandırdığı, radyasyon yanıklarının iyileşmesini artırdığını gösteren binlerce çalışma vardır. Ayrıca beta glukanlar, cıvanın (aşılarda koruyucu olarak kullanılabilir) neden olduğu immünsüpresyonu üstesinden gelebildiği, diyabet tedavisine yardımcı olduğu ve kanserde doğal olarak metastazı önlediğini gösteren çalışmalar mevcuttur.

Güçlü Bir Bağışıklık Sistemine Sahip Olmak İçin

Sigaradan uzak durun.
• Meyve, sebze ve baklagillerle beslenin.
• Tahılları rafine ürün değil tam tahıl olarak tüketin.
• Balık tüketin.
• Düzenli egzersiz yapın.
• Sağlıklı yöntemlerle kilo verin.
• Tansiyonunuzu kontrol ettirin.
• Alkolden uzak durun.
• Yeterince uyuyun.
• Bol su için.
• Hijyen kurallarına dikkat edin.
• Etleri iyice pişirmek gibi enfeksiyonu önlemek için gerekli adımları atın.
• Yaş grubunuza uygun düzenli tıbbi tarama testlerini yaptırın.

Sağlıklı Diyet :

Sağlıklı bir bağışıklık sisteminin oluşmasında diyet önemli rol oynar. Bağışıklık sisteminizin sağlığı için alınması gereken en önemli vitaminler:
• C vitamini – dokuların tamir ve yenilenmesine yardımcı olur, demir emilimine yardımcı olur.
• E vitamini - Vücudun enfeksiyonla mücadelesine yardımcı olan güçlü bir antioksidandır.
• B6 Vitamini - adrenal fonksiyonu destekler ve metabolik süreçlerde anahtar rol oynar.
• A vitamini - bağışıklık sistemine yardım eder ve enfeksiyonlara karşı bariyer görevi görür.
• D vitamini - hücre büyümesini modüle eder, nöromüsküler ve bağışıklık fonksiyonunu destekler ve inflamasyonu azaltır.
• Folat - kırmızı kan hücrelerinin gelişiminde anahtar role sahiptir (folat eksikliği kansere eğilimi artırabilir).
• Demir - hücrelere oksijen taşınmasında anahtar rolü vardır.
• Selenyum - vücudun belirli agresif kanser türlerine aşırı tepki vermesini yavaşlatır.
• Çinko - bağışıklık cevabını yavaşlatarak inflamasyonu kontrol eder.

pankreas kanseri

Pankreas kanseri nedir? Pankreas sindirim sisteminin bir parçasıdır. Midenin alt arka kısmına komşu, karın arka duvarına yerleşmiştir. Baş kısmı onikiparmak bağırsağı tarafından çevrelenmiştir. Bir armuta benzer şekilde kuyruk kısmı dalağa kadar uzanır. Pankreas sindirime yardımcı enzimler salgılar. Salgılar safra kanalıyla birleşen pankreas kanalı vasıtasıyla onikiparmak bağırsağına boşaltılır. Sindirimle ilgili salgıları pankreasın ekzokrin salgılarını oluşturur. Pankreasın direkt kana geçen salgıları endokrin salgılarıdır. Endokrin salgılar kan şekerini düzenler. İnsülin ve glukagon pankreasın temel endokrin salgıları, başka bir deyişle hormonlarıdır.

Pankreas hücrelerinde DNA değişimi ve RNA oluşumunun değişimiyle hücrelerde anormal davranış başlar. Bölünme hızının artmasıyla tümöral gelişim başlar. Tümöral gelişimlerin bazıları masum iken bazıları tümöre dönüşebilen prekanseröz yapılar olabilirler.
Pankreas kanserlerinin %75’i pankreasın baş veya boyun kısmında oluşur. Pankreas kanserlerinin %95’i pankreas kanalından köken alan duktal adenokarsinom tipi kanserlerdir. Pankreas kanserlerinin geri kalanları sindirim enzimlerin salgılandığı asiner hücrelerden köken alırlar. Bu tip kanserlere ekzokrin pankreas kanseri denir. Pankreasta ayrıca endokrin hücrelerden kaynaklanan insülinoma ve glukagonoma tipi kanserler de olabilir.
Kansere bağlı ölümlerin en sık dördüncü nedeni pankreas kanseridir.

Pankreas Kanseri Nedenleri ve Belirtileri

Bilim dünyasında, pankreas kanserinin sebebi konusunda tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Ama kabul edilen bir çok risk faktörü bulunmaktadır.

pankreas kanseri

Pankreas Kanseri Risk Faktörleri :

- Tütün kullanma
- Diyabet
- Kronik alkol kullanımı
- Kronik pankreatit
- Yağ ve hayvansal proteinlerden zengin diyetle beslenme
- Şişmanlık
- Aile öyküsü
- Genetik koşullar
- Helikobacter pylori enfeksiyonu
- Hepatit B virüsü
- Pestisit maruziyeti

Pankreas Kanserinde Belirti ve Bulgular :

Pankreas kanseri erken evrelerde çoğunlukla herhangi bir semptoma neden olmaz veya zayıflama, halsizlik, bulantı, yorgunluk, karın veya bel ağrısı gibi spesifik olamayan şikayetlere neden olabilir. Sinsi seyreder. Tümör çevreleyen dokuyu istila edebilecek kadar büyüdüğünde ve/veya pankreas ve safra kanalını tıkamaya başladığında belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Bu belirtilerden bazıları pankreas kanseri dışındaki nedenlerden de kaynaklanabilir. Bu nedenlerle, hekim veya hastanın şüpheciliği erken tanıda faydalı sonuçlar doğurabilir. Pankreas kanseri çoğunlukla hızlı ilerler. Bu nedenle erken tanı son derece önemlidir. Erken tanı için sık görülen belirtilerin, her ne kadar spesifik olmasalar da, bilinmesi önemlidir.

Pankreas Kanseri Belirtileri :

- Ciddi kilo kaybı: Pankreas kanserinin karakteristik özelliğidir.
- Sarılık: Ağrısız tıkanma sarılığı; pankreas başı kanserlerinin sık bulgusudur.
- Karın ağrısı: Özellikle gece başlayan ve azalmayan, inatçı ağrı.
- Sırt ağrısı
- Koyu idrar
- Yağlı, açık renkli dışkı
- İştahsızlık
- Bulantı
- Barsaklarda gaz ve şişkinlik
- Kaşıntı: Genelde hastaların en sıkıntılı semptomudur.
- Yorgunluk
- Zayıflık
- Diyabet: Önceki birkaç yılda başlayan
- Depresyon
- Tromboflebit
- Safra kesesinde büyüme
- Hepatomegali
- Karında asit
- Bacaklarda ödem
- Splenomegali
- Göbek çevresinde nodül
- Makatta ele gelen kitle
- Sol köprücük kemiği çevresi ve boyunda nodül

pankreas kanseri

Pankreas Kanseri Kimlerde Görülür?

Pankreas kanseri riski yaşla birlikte artar. En sık 50 yaş üstünde görülür. Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Ailesinde pankreas kanseri hikayesi olanlarda görülme ihtimali daha yüksektir.

Pankreas Kanserinde Prognoz

Ne yazık ki, pankreas kanseri hastalarının %50 den fazlası tanı konulduğunda ileri safhadadırlar. Ayrıca, tecrübeler pankreas kanserli hastalarda ameliyattan kısa süre sonra kanserin yeniden oluştuğunu göstermektedir. Vakalar çoğunlukla hızlı seyirli olup cerrahi, kemoterapi ve radyoterapiye düşüktür.

Pankreas Kanseri için 5 Yıllık Sağkalım Oranları :

Evre I ve Evre II’de % 27
Evre III ve Evre IV’te % 2’dir.

Klasik Tıbbi Yaklaşımda Pankreas Kanseri için Tedavi Yaklaşımları :

- Cerrahi
- Radyoterapi
- Kemoterapi
- Palyatif tedaviler
- Kanser destek tedavileri (fitoterapi, homeopati vb.)

Ayrıca pankras kanseri tedavisinde destek olarak biofeedback uygulamaları da kullanılabilir. Bunun yanı sıra, karaciğer ve böbrek detoksları, beslenmenin düzenlenmesi, izin verildiği ölçüde egzersiz uygulamaları faydalı olabilir. Kanser hastalarının tedavisinde bağışıklık sisteminin güçlü olması çok önemlidir. Bağışıklığı baskılayan uygulamalardan uzak durulması ve aksine bağışıklığı uyaran desteklerin artırılası son derece önemlidir.

Pankreas ve safra yollarından kaynaklanan kanserlerde tanı genellikle geç konulduğundan, zaman kaybetmeksizin destek tedavilerine başlanmasıdır. Bu hastalarda diyetin düzenlemesi önemlidir. Diyet alkali diyet şeklinde olmalıdır. Katı gıdalar azaltılıp, mümkün olan likit fazdaki uygulamalara geçilmelidir.

Pankreas Kanser Nasıl Önlenir?

Pankreas kanserini önlemek için yapılabilecekler sınırlıdır. Bununla birlikte, meyve ve sebzelerden zengin diyet pankreas kanseri riskini azaltacaktır. Sağlıklı beslenerek obeziteden uzak durulamalıdır. Ayrıca, hayvansal proteinler, işlenmiş etler ve yağlı gıdalar da sınırlandırılmalıdır. Pankreatitin sık sebeplerinden olan alkolden uzak durulmalıdır. Vücut direncini artırmak amacıyla bağışıklık hücrelerini artıran desteklere yönelmek gerekir.

Bağışıklık Sistemi Sağlığı :

Sağlıklı bir bağışıklık sistemi vücudun en iyi savunmasıdır. Zayıf bağışıklık sistemi, hastaların kansere yakalanmalarının ana sebebi olmakla kalmaz, aynı zamanda kanser bağışıklık sistemini daha da zayıflatabilir. Ek olarak, kemoterapi ve radyoterapide bu olumsuz duruma katkıda bulunur. Beta-glukanlar bağışıklık sistemini düzenleyerek daha verimli hale getirir. Ayrıca, beta-glukanlar, tümörlere veya virüslere bağlanan ve yok etmek için doğal kimyasallar salgılayan lenfositleri uyarır.

Kısaca sağlıklı bir bağışıklık sistemi için:
Sigara içmeme.
Meyve, sebze ve tam tahıllarda yüksek ve doymuş yağ oranı düşük bir diyet.
Düzenli egzersiz.
Sağlıklı kilo verme.
Kan basıncını düzenle.
Alkolden uzak dur.
Düzenli ve yeterli uyku.
Çiğ etten uzak dur.
Hijyen kurallarına uy.
Düzenli sağlık taraması yaptır.

Mide Kanseri - Kanser Destek tedavisi

Mide Kanseri - Kanser Destek tedavisi

MİDE KANSERİ

Mide kanseri çoğunlukla mide yüzeyini döşeyen epitel hücrelerinden köken alır. Genellikle mide yüzeyindeki mukus ve diğer salgıları oluşturan hücrelerden kaynaklı adenokarsinom tipindedir. Bunun dışında, karsinoid tümör, lenfoma ve stromal tümörler nadir görülen mide tümörleridir. Erken evrede tanı konması zor olduğundan klasik tıbbi yaklaşımlarla tedavi edilmesi zordur. En iyi tedavi yaklaşımı cerrahidir. Ama cerrahi sonrasında da hastaları zorlu bir süreç beklemektedir. Bu nedenle mide kanserinde Kanser Destek Tedavisi son derece önemlidir. Mide kanseri erkeklerde kadınlardan daha sık görülür. Yaşla birlikte risk artar. Mide kanseri en fazla 50 yaş üstünde görülür.

Mide Kanseri Nedenleri:

- Helicobacter pylori enfeksiyonu
- Mide lenfoması
- Tütün kullanımı
- A tipi kan
- Genetik yatkınlık
- Aile öyküsü
- Mide ameliyatları
- Epstein Barr Virüsü
- Kauçuk endüstrisinde çalışmak
- Beslenme tarzı
- Tütsülenmiş, tuzlanmış et ve salamura tüketimi
- Alkol tüketimi
- Obezite
- Reflü

Mide Kanserinin Muhtemel Belirtileri:

- Bulantı kusma
- Üst karın bölgesinde ağrı
- Kilo kaybı
- İştahsızlık
- Az bir yemekle midede doluluk hissi
- Hazımsızlık ve mide ekşimesi
- Karında şişlik
- Kansızlık
- Kronik yorgunluk
- Dışkıda sindirilmiş kan
- Karında kitle
- Sol koltuk altında şişlik (beze)

mide kanseri

Mide Kanserinde Prognoz:

Endoskopik gelişmelerle birlikte, mide kanserinde erken tanının artması ve cerrahi tekniklerdeki gelişmelerle birlikte, mide kanserli hastaların hayatta kalma oranları son yıllarda yavaş yavaş artmaktadır. Mide kanserinde sağkalım oranlarının düşük olması temel olarak erken dönemdeki bulguların mide ülseri gibi durumlardan ayırt edilememesidir. ABD'de mide kanserli hastalar genel olarak 5 yıllık sağkalım oranı % 29'dur.

Mide Kanseri evrelerine göre 5 Yıllık Hayatta Kalma Oranları:

• Evre I - % 57-71
• Evre II- % 33-46
• Evre III- %9-20
• Evre IV- %4

Mide Kanserinde Evreler :

Evre 0: kanser mide yüzey epiteli içinde sınırlıdır.
Evre I: kanser yüzey epitelini aşmış; kas dokusu içine ilerlemiş ve 1-2 lenf bezine yayılmıştır.
Evre II: kanser kas dokusuna ilerlemiş, 3 ve daha fazla komşu lenf bezlerine yayılmış ve/veya mide duvarının son katmanına kadar ilerlemiştir.
Evre III: kanser yakın organlara ve/veya bölgesel lenf bezlerine yayılmıştır.
Evre IV: kanser uzak organlara metastaz yapmıştır.

mide kanseri

Mide Kanserinde Klasik Tıbbi Tedaviler :

Cerrahi
Kemoterapi
Radyoterapi
Mide kanserinde erken tanının zorluğu nedeniyle çoğu hasta ameliyat şansını kaybetmektedir. Zorunluluk nedeniyle yapılan operasyonlarda ise başarı şansı düşüktür. Mide kanserli hastalarda beslenme, dolayısıyla genel metabolizma etkilendiğinden dolayı bağışıklık sistemi olumsuz etkilenmektedir. Bu durumda kemoterapinin yan etkileri ile mücadelede zorlaşmaktadır. Kemoterapi hızlı çoğalan hücreleri öldürür. Mide yüzeyini döşeyen hücrelerde hızlı çoğalan hücrelerdendir. Kemoterapi mide yüzey epiteline zarar verdiğinden beslenme ve tedaviyi zorlaştırır. Bu arada beslenme ve sindirimin bozulması nedeniyle vücuttaki sağlıklı hücreler klasik tedavi seçeneklerinden olumsuz etkilenmektedir. Dolayısıyla kemoterapi ve radyoterapinin yan etkileri daha da artmaktadır.

mide kanseri

Mide Kanserinde Destek Tedavileri :

Fitoterapi :

Kanser hastalarında en çok kullanılan destek tedavisidir. Ağızda beslenmeye devam edan mide kanserli hastalarda ciddi olumlu etkiler elde edilmiş birçok vaka bulunmaktadır. Bazı bitkisel ürünler birlikte kullanılması durumunda kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini azaltmaktadır. Dolayısıyla tedavideki başarıyı da artırmaktadır.

Homeopati :

Bireysel destek tedavisi sunan bir enerji tıbbı yöntemidir. Ağızdan alamayan hastalarda da kullanılabilir olması bir avantajdır. Örneğin kronik kurşun toksisitesi düşünülen hastalarda homeopatik sağaltım tedaviye katkı sağlayabilir. Her türlü kanser hastasında homeopatik destek tedavisi faydalı olabilir...

Ozon Tedavisi :

Güçlü antimikrobial etkinliğe sahip olan ozon tedavisi, helikobacter pylori gibi enfeksiyon ajanlarının temizlenmesine katkı sağlayacağı ve doku oksijenlenmesini artıracağı için mide kanseri tedavisinde kullanılabilecek bir destek tedavisi türüdür...
Beslenme düzenlemesi: mide kanserinde beslenme alışkanlıklarının önemi büyüktür. Zararlı alışkanlıkların bırakılması mide kanserinin tedavisine ciddi katkılar sağlamaktadır...
Bunların yanında, MSM/CD protokolü, DMSO, Rife frekansları, biorezonans uygulamaları, Cellect-Budwig protokolü gibi birçok yöntemle mide kanserinde destek tedavisi verilebilir.

Mide kanseri tedavisinde üç kritik noktayı anlamak ve ihtiyaçları karşılamak gerekir:
1- Kanser hücrelerinin öldürülmesi için temel gıda ve eklerine ihtiyaç vardır.
2- Kanserli olmayan hücrelerin, kanser hastasını canlı tutmak için farklı besinlere ihtiyacı vardır.
3- Bağışıklık sistemi, kanser hücrelerinden güvenli bir şekilde kurtulmak için besin maddelerine ihtiyaç duyar.
Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi, vücudun yedikleri besinleri sindirme kabiliyetine zarar verir. Böylece kanser hücreleri yeterince öldürülemez, sağlıklı hücreler yeterince korunamaz ve bağışıklık sistemi yeterince güçlü tutulamaz.
Bu sorunların en önemli çözümlerinden biri, “biofeedback”, yani besinlere ihtiyaç duymadan kanser hücrelerini yok etmek için tasarlanmış çok hassas cihazlarla yapılan destek tedavileridir.
Et tüketimi vücutta asidik ortam oluşması ve antikanser etkinliğe sahip tripsin ve kimotripsin enzimlerinin tükenmesine neden olarak kanser riskini artırır. Bu nedenle özellikle mide kanserinde et tüketiminin kısıtlanması önemlidir.

Böbrek kanseri için temel iki tipi vardır: Renal Cell Karsinom (RCC) ve Ürotelyal Hücreli Karsinom (UCC). Böbrek kanseri için önerilen tedavi, her iki hücre tipini de ilgilendirmektedir. Renal Cell Carcinom tüm böbrek kanserlerinin yaklaşık %80'inden sorumludur. Geri kalan %20’nin çoğu  Ürotelyal hücreli karsinomdur. Daha az sıklıkta olmak üzere skuamöz hücreli karsinomda böbrekte görülebilen kanser tiplerindendir.

Böbreklerde en sık görülen kanser türü, idrarın oluştuğu böbrek bölgesinden başlayan renal hücre karsinomdur.

Böbrekler üriner sistem olarak ta bilinen boşaltım sistemin ana organıdır. Böbreklerin ana işlevi kanı süzerek idrarı oluşturmaktır. Oluşan idrar ureterle mesaneye, oradan da uretra ile vücut dışına atılır. İdrar oluşturmanın yanında, böbrekler ayrıca kan basıncını kontrol eden ve kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin oluşumuna katkıda bulunana hormonları da sentezleyip salarlar.

Renal Cell Carsinomun (Böbrek Hücreli Kanser)’un Nedenleri ve Belirtileri

Renal Hücreli Karsinom için Bilinen Risk Faktörleri :

Diğer Olası Risk Faktörleri Şunlardır :

Çoğunlukla böbrek kanseri erken evrelerde herhangi bir semptom vermez. Yapısal olarak böbrekler, tümörleri çevreleyen dokuya problem oluşturacak seviyeye gelmeden büyümeleri için yeterli büyüklükte alan sunarlar. Bu nedenle küçük boyutlarda iken hastaya rahatsızlıkta vermeyebilirler. Bazı böbrek tümörleri iyi huylu olabilir. Renal hücreli karsinomun semptomları, iyi huylu tümörleri taklit edebilir. Bu nedenle böbreklerdeki tümörler semptom vermese bile benign ve malign ayrımı için gerekli tetkikler yapılmalıdır.

Renal Hücreli Karsinomun Genel Belirtileri :

Renal Hücreli Karsinomun Kimlerde Gelişir?

Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Renal hücreli karsinomun görülme riski 50 yaş üzerinde artmaktadır.

 

Renal Hücreli Karsinomda Prognoz

Böbrek hücreli karsinomda 5 yıllık hayatta kalma oranları kanserin evresine göre değişir. Genellikle, tanı ne kadar erken evrede konursa prognozda o derece iyidir.

Renal Hücre Karsinomda Tedavi Seçenekleri :

Renal Hücreli Karsinom için Klasik Tıbbi Tedavi Seçenekleri:

Klasik tıbbi tedavi yaklaşımlarıyla birlikte veya tek başlarına (hastanın tercihi) tamamlayıcı tıp uygulamalarından oluşan kanser destek tedavileri de uygulanabilir.

Fitoterapi,

Homeopati,

Ozon uygulamaları,

Biofeedback uygulamaları,

Detoks programları,

pH reğülasyon uygulaması,

gibi gibi destek tedavileri kullanılabilir.

Renal Hücreli Karsinom Gelişme Riski Nasıl Azaltılabilir?

İşlenmiş et ürünleri ve kırmızı etin kısıtlandığı, sebze, meyve, kanatlı ve balık eti, baklagillerle yapılan beslenme önemlidir.  Ayrıca, Kan basıncı kontrol altında tutulmalıdır. Trikloroetilen ve radyasyon dahil olmak üzere bazı endüstriyel kimyasallara maruz kalmaktan kaçınılmalıdır.

Bağışıklık sisteminde birçok farklı tipte “hücre” vardır. Ancak aslında beyaz kan hücrelerinin sadece bir kısmı kanser hücrelerini öldürmektedir. Kansere yakalanan kişilerde beyaz kan hücrelerinin sayısını hızla arttıran tedavilere odaklanmak önemlidir.

Bağışıklık sistemini ayağa kaldırmanın öncelikli olmadığı terminal dönem hastalarında direkt olarak kanser hücrelerini öldüren gıdalara odaklanılması ve takiben normal hücrelere dönüştüren tedaviler daha öncelikli olarak tercih edilmelidir.

Nadir istisnalar dışında, kanser hangi aşamada olursa olsun, hastayı tedavi etmek için bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerekir. Bağışık sistemini uyarabilmek için doğal maddeler kullanılması şiddetle tavsiye edilir.

Kanserin vücuttaki mikro çevrenin kirlenmesinin bir sonucu olduğu düşünüldüğünde kimyasal tedavilerden uzaklaşılması ve hayat tarzı, özellikle beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.

 

Bağışıklık Sistemi Sağlığı

Vücudun en iyi savunması sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olmaktır. Zayıf bağışıklık sistemi, kişinin kansere yakalanmasının ana sebebi olmakla kalmaz, aynı zamanda gelişen kanser bağışıklık sistemini daha da zayıflatarak tedaviyi zorlaştırdığı gibi diğer hastalıklara da kapı aralar.

Beta glukanlar bağışıklık sistemini düzenleyerek daha verimli hale getirir. Ayrıca, beta glukanlar, kanser hücrelerine veya virüslere bağlanarak onları yok etmek için bazı kimyasal salan lenfositleri uyarırlar.

Beta Glucan Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Tayvan'da kanser için bir immünoadjuvan tedavi olarak onaylanmış durumdadır. Türkiye’de ise immünmodülatör olarak geleneksel kullanımdan aktarılarak onaylanmış durumdadır. Bu onay kanserle direk ilişkilendirilmemiştir. Beta glukanların kanserdeki immünmodülatör etkisi yanında, enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisi, kolesterolü düşürdüğü, kan şekerini düşürdüğü, stresi azalttığı, antikor üretiminizi artırdığı, yara iyileşmesini hızlandırdığı, radyasyon yanıklarının iyileşmesini artırdığını gösteren binlerce çalışma vardır. Ayrıca beta glukanlar, cıvanın (aşılarda koruyucu olarak kullanılabilir) neden olduğu immünsüpresyonu üstesinden gelebildiği, diyabet tedavisine yardımcı olduğu ve kanserde doğal olarak metastazı önlediğini gösteren çalışmalar mevcuttur.

Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak için;

Sağlıklı diyet

Sağlıklı bir bağışıklık sisteminin oluşmasında diyet önemli rol oynar. Bağışıklık sisteminizin sağlığı için alınması gereken en önemli vitaminler:

akciğer kanseri hücresi

Akciğer kanseri dünya genelinde en çok ölüme yol açan kanser türü olmaya devam etmektedir. Erkeklerde en çok görülen ve en çok ölüme yol açan kanser türüdür. Kadınlarda ise meme ve kalın bağırsak kanserlerinden sonra üçüncü sıklıkta görülen ve meme kanserinden sonra ikinci sıklıkta ölüme yol açan bir hastalıktır. 2018 yılı için 1,8 milyon insanın akciğer kanserinden öleceği tahmin edilmektedir.  Erken tanı ve tedavi alanındaki bütün gelişmelere rağmen, beş yıllık sağ kalım oranları en iyi şartlarda %15 dolayındadır. Tanı genellikle ileri evrede konulmakta ve olguların yaklaşık %85’inde klasik tıbbi yaklaşımlar olan cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi yöntemleriyle tam tedavi (küratif) şansı bulunmamaktadır. Bu nedenle klasik tıbbi yaklaşımda palyatif amaçlı tedaviler çoğu zaman küratif amaçlı tedavinin önüne geçmektedir.

Bütün kanserlerde olduğu gibi akciğer kanserinde de son yıllarda tamamlayıcı veya holistik (bütüncül) tıbbi yaklaşımlar ön plana çıkmıştır. Kemoterapi ve radyoterapideki başarısızlıklar veya ağır yan etkilerin tersine fitoterapi, homeopati, ozon, biorezonans gibi tamamlayıcı yöntemlerle elde edilen başarılar ümit vericidir. Tamamlayıcı tıp uygulamalarıyla bazı vakalarda tam kür (tam şifa) elde edilebilmektedir. Her şeye rağmen tamamlayıcı bir diğer ifadeyle “kanser destek tedavileri"nin daha çok araştırma ve kanıta ihtiyacı vardır. Ancak kullanılan kanser destek tedavilerinin yan etki potansiyelinin son derece düşük olması bu yöntemlerin kullanımını artırmaktadır.

Tüm malign tümörler germinatif yani çoğalma kabiliyeti olan hücrelerden köken alırlar. Akciğer kanserlerinde bu hücreler: bronş mukozasında bazal tabaka hücreleri, alveollerde tip 2 alveol hücreleri ve plevra endotelinde mezotel hücreleridir.

İnsanda akciğerler sigara dumanı gibi kanserojenlere uzun süre maruz kaldığında solunum yolunu döşeyen hücrelerde değişiklikler meydana gelir. Kanserojenin hücre içine girmesi sunucu, bazal hücrelerde hiperplazi denilen çoğalma meydana gelir. Hücre sayısı aşırı artar. Kanserojenler hücre içinde proteinler, yağlar gibi bir çok moleküle ve DNA’ya bağlanır. Kanserojenlerle uzun süreli temas sonucu genetik materyalde hasar oluşur. Bu hasar hücre çoğalması yapan genlerin (dominant onkogenler) aktivasyonu ve hücre büyümesini baskılayan genlerin (tümör supresör) inaktivasyonu sonucu kanser gelişimini tetiklemiş olur.

Akciğer kanserli hastalarda, özellikle baş ve boyun bölgesi olmak üzere başka bir organ sisteminde de kanser bulunma riski yüksektir.

Patogenez :

Akciğer kanseri temel olarak küçük hücreli (SMCL) ve küçük hücreli olmayan (NSMCL) olarak iki gruba ayrılır. Akciğer kanserlerinin yaklaşık %20'si  Küçük hücreli, %80'i ise küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinden oluşur.

Tüm akciğer kanserlerinin tek bir kök hücreden (stemcell) geliştiği, gen düzeyindeki değişikliklere göre farklı tiplere dönüştükleri düşünülmektedir. Patolojik olarak akciğer kanserlerinde 4 ana grup bilinmektedir. Skuamöz hücreli karsinom, adenokarsinom, büyük hücreli karsinom ki bu üç grup ve bunların alt grupları küçük hücreli dışı akciğer kanserleri olarak bilinirler. Dördüncü grup ise küçük hücreli akciğer kanseridir.  Hücre tipine göre hem tedavi, hem de prognoz (hastalığın ilerleyişi) değişmektedir. Özellikle küçük hücreli akciğer kanserleri  diğer gruplar ile karşılaştırıldığında belirgin olarak farklı davranışlar gösterir ve hızlı seyirlidirler.

Küçük hücreli akciğer kanseri özellikle kötü huyludur ve hızlı ilerler.  Tanı konulduğunda, çoğu zaman başka organlara metastaz yapmış (sıçramış) durumdadırlar.

 

Akciğer Kanseri Belirtileri :

Bütün kanserlerde olduğu gibi akciğer kanseri de sinsi başlangıçlıdır. Belirli bir aşamaya gelinceye kadar hiçbir bulgu vermeyebilirler. Bu nedenle erken evrede yakalanmaları çoğunlukla başka sebeplerle yapılan taramalarda veya check-up uygulamalarında gerçekleşir. Çoğu zaman ise ilerlemiş evrede ve başka organlara sıçradıktan sonra (metastaz) ve çoğunlukla cerrahi tedavi şansını kaybetmiş durumda iken tanı konulur.

Tanıya götüren süreçte en sık rastlanılan şikayetler :

Dört haftadan uzun süren inatçı öksürük,

Kronik öksürüğün (sigara öksürüğü gibi) niteliğinde ani değişiklik,

Kanlı balgam,

Nefes darlığı,

Tedaviye cevap vermeyen soğuk algınlığı,

Göğüs ağrısı,

Sürekli ve önlenemeyen kilo kaybı,

Yorgunluk, iştahsızlık.

Teşhis :

Akciğer kanseri tanısında daha çok görüntüleme yöntemleri kullanılır. Akciğer grafisinde şüpheli görüntüler oluşması halinde Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonanans (MR) ile akciğer dokusu detaylı olarak incelenir.  Kanser şüphesi taşıyan lezyonlardan bronkoskopi ile girilerek doku örneği (biyopsi) alınır. Doku örnekleri patoloji birimleri tarafından mikroskop altında incelenerek kanserin varlığı, varsa tipi ortaya konulur. Ayrıca kanser varsa büyüklüğünü ve varsa metastazlarını belirlemek, evrelemesini yapmak için Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) çekimi yapılır.

akciğer kanseri evreleri

Akciğer Kanseri Evreleri :

Akciğer kenserinin evrelemesi: Evrelendirme uluslararası TNM sistemine göre yapılır. Bu sistemde tümörün büyüklüğü “T”, lenf düğümlerinin tutulumu “N”ve diğer organlara metastaz “M” harfi ile belirtilir. Akciğer kanseri TNM sistemine göre aşağıdaki şekilde derecelendirilir.

T0: tümör yok

T1: tümör çapı 3 cm’den küçük; ana bronşlarda tümör yok.

T2: Tümöru çapı 3 cm’den büyük veya bir ana bronşta 2 cm’den daha büyük tümör.

T3: Tümör diyaframa, plevraya (akciğer zarı boşluğuna) ya da göğüs duvarına kadar yayılmış, ama nefes borusunda tümör yok

T4: Tümör komşu organlara, örneğin nefes borusuna ya da yemek borusuna kadar yayılmış̧.

Tx: Tümörün yayılımı konusunda karar verilemiyor.

N0: Tümör lenf düğümlerine yayılmamış.

N1: Tümör ortaya çıktığı akciğer tarafındaki lenf düğümlerine yayılmış.

N2: Tümör ortaya çıktığı akciğer tarafındaki göğüs duvarı veya nefes borusu lenf düğümlerine yayılmış.

Nx: Tümörün lenf düğümlerine yayılımı konusunda karar verilemiyor.

M0: Uzak organ metastazı yok.

M1: Uzak organ metastazı var. Örneğin: karaciğere, beyine, kemiklere vs.

Mx: Uzak organ metastazı konusunda karar verilemiyor.

 

Küçük Hücreli Olmayan Akciğer Kanseri Evrelemesi :

Okkült (gizli) Evre: balgamda kanser hücreleri mevcuttur. Ancak görüntüleme yöntemleri ve bronkoskopide tümör görülemez veya tümör kontrol edilmek için çok küşüktür.

Evre 0: bu aşamadaki kanser “in situ” kanser olarak bilinir. Kanser küçük boyuttadır. Daha derin dokulara ve akciğer dışına yayılım yoktur.

Evre I: kanser akciğer dokularına yayılmıştır. Ancak lenf nodları etkilenmemiştir.

Evre II: kanser yakındaki lenf nodlarına veya göğüs duvarına yayılmıştır.

Evre III: kanser akciğerden lenf nodlarına veya kalp, trakea ve özofagus gibi komşu organlara yayılmıştır. Ama uzak organ metastazı yoktur.

Evre IV: kanser uzak organlara metastaz yapmış durumdadır.

Küçük Hücreli Akciğer Kanserinde Evreleme :

Küçük hücreli akciğer kanseri çoğunlukla yaygınlığına göre iki evre olarak gruplanır.

Sınırlı Evre: kanser göğüste sadece bir bölgede bulunmaktadır. Bu durum hastaya radyoterapi uygulanabileceği anlamına gelir. Tanı konulduğunda küçük hücreli akciğer kanserli vakaların 1/3’ü sınırlı evrededir.

Yaygın Evre: akciğerin birden fazla bölgesinde bulunan ve/veya uzak organlara metastaz yapmış olan küçük hücreli akciğer kanserleri için kullanılır. Kanser hücrelerinin plevral maiye yayılmış olması da yaygın evre olarak kabul edilmektedir. Tanı konduğunda hastaların 2/3’ü yaygın evreye geçmiş durumdadırlar.

Küçük hücreli akciğer kanserinin evrelemesinde ayrıca TNM sistemi de kullanılabilir. Ancak tedavi açısından TNM sınıflaması hasta veya hekime ekstra bir fayda sağlamaz.

Tedavi :

Akciğer kanserinin tedavisinde kullanılan temel yöntemler cerrahi yöntemlerle kanserli dokunun ameliyatla çıkarılması, antikanser ilaçlarla kemoterapi uygulanması, uygun hastalarda immunoterapi ve radyoterapi (ışın tedavisi) dir. Bu temel tedavi yöntemlerine ek olarak tamamlayıcı tıp uygulamaları başka bir ifadeyle kanser destek tedavileri gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Genellikle destek tedavisi olarak bitkilerden elde edilen ürünlerle yapılan fitoterapotik yaklaşımlar ilk sırada yer almaktadır. Bunun dışında kanser destek tedavisinde son derece zararsız ve hastanın kendi vücut dinamiklerini harekete geçirmeyi amaçlayan Almanya kökenli homeopati uygulamaları da ümit vadeden bir tedavi yaklaşımıdır.

Kanser tedavisi multidisipliner bir yaklaşımla yapılmalıdır. Hastaya hangi tedavi yönteminin uygulanacağı hastanın özellikleri, tedavi seçeneğinin özellikleri, kanserin çeşidi ve tümöral dokunun büyüklüğüne ve yaygınlığına bağlıdır. Cerrahi tedavilerin hastaya uygunluğu açışından akciğerlerin çalışma kapasitesi önemlidir.

Hastalara kanser tanısı erken evrelerde konulursa genellikle cerrahi yöntemler tercih edilir. Hastada immünolojik uygunluk testleri pozitif olması durumunda immünoterapi seçeneği uygulanır. Bunların uygun olmaması durumunda kemoterapi ve radyoterapi seçeneklerine geçilir. Kemoterapi ve radyoterapi ameliyat öncesinde tümöral kitleyi küçültmek için de kullanılır. Küçülen tümör ameliyat edilir ve cerrahinin başarı şansı artırılmış olur. İleri evredeki akciğer kanserleri genellikle hayati sorunlar olmadıkça ameliyat edilmezler.

Kemoterapi ve Radyoterapinin Yan Etkileri :

Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ve radyoterapi kanser hücrelerini öldürmek amacıyla verilir. Ancak kemoterapi ilaçları ve radyoterapi kanser hücreleri ile sağlıklı hücreleri birbirinden ayıramazlar. Dolayısıyla vücutta kanser hücreleri gibi hızlı çoğalan kan hücrelerini oluşturan kemik iliği hücrelerini, karaciğer hücrelerini, böbrekteki kanı süzerek idrar oluşmasını sağlayan hücreleri, kıl kökündeki hücreleri, ağızdan başlamak üzere mide barsak sistemini döşeyen yüzey hücrelerinde öldürürler. Bu nedenle kemoterapinin yan etkileri özellikle kemik iliği, karaciğer, böbrek, saçlar, ağız ve mide barsak sisteminde görülür. Kemoterapi ve radyoterapinin özellikle kemik iliğindeki hücrelere zarar vermesi kandaki bağışıklık ve savunma hücrelerinin azalmasına neden olur ve vücut bir anlamda savunmasız kalır. Bu dönemde hastalar enfeksiyonlar nedeniyle zor duruma düşebilir veya kaybedilebilirler. Bu nedenle kemoterapi ve radyoterapinin oluşturduğu yan etkiler son derece önemlidir.

Akciğer Kanseri Destek Tedavisi :

Modern tıbbın kullandığı bu agresif yöntemlere rağmen kanser tedavisindeki başarı şansı düşüktür. Bu nedenle son yıllarda tamamlayıcı veya destekleyici tedavi yöntemlerine başvuran hasta sayısı gittikçe artmaktadır. Destek tedavileri kansere karşı vücudun savunma sistemini güçlendirmektedirler. Bazı kanser hastalarında tam şifa dahi elde edilebilmektedir. Ayrıca destek tedavileri kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini de azaltmaktadır. Bunun yanında destek tedavileri yan etki riski düşük tedavi yaklaşımlarıdır. Her şeye rağmen bu tip destek tedavilerinin bilimsel kanıt düzeyi düşük olup veriler çoğunlukla hastalardan alınan olumlu cevapların birikiminden ibarettir, yani tecrübedir. Olumlu cevaplardaki artış nedeniyle son yıllarda bu tip destek tedavileriyle yapılan bilimsel çalışmalarda artmaktadır.

Türkiye’de bu destek tedavileri yeni olmasına rağmen, gelişmiş birçok ülkede tedavide önemli yer tutmaktadırlar. Almanya’da reçetelerin içeriğinin yaklaşık %30’u bitkisel kökenli tedavi yaklaşımlarından oluşmaktadır. Hatta birçok gelişmiş ülkede sigortalar veya geri ödeme kurumları bitkisel yaklaşımlar gibi destek tedavilerini karşılamaktadırlar.

Akciğer Kanserinde Prognoz :

Klasik tıbbi yaklaşımda öncelikle akciğerdeki tümörün amaliyatla çılarılabilir olup olmadığına bakılır. Genel olarak Evre 0, I ve II’de bazen Evre III’te tümör tamamen çıkarılabilir. Çoğu Evre III ve Evre IV’te tam bir rezeksiyon mümkün değildir. Bununla birlikte , kanserin boyutu, yeri ve hastanın amaliyatı kaldırabilecek düzeyde sağlıklı olup olmadığı da ameliyat edilebilirlik açısından önemlidir.

Akciğer kanserinde 5 yıllık sağkalım oranı:

Evre I’de %58-73

Evre II’de %36-46

Evre III’de %19-24

Evre IV’de %2-13’tür.

Tedavi Sonuçları ve Takip :

Alınan tedavilerden sonra gerek tedavinin başarısını değerlendirmek ve gerekse tekrarlama durumunun olup olmadığını ortaya koymak için hastalar belirli aralıklarla takip edilmelidir. Kanser hastalarının takibinde varsa kanda tümör markırı yoksa tomografi, MR ve PET gibi görüntüleme yöntemleri kullanılır.

Kemoterapi ve radyoterapi alan hastalarda durumun ciddiyeti genellikle bilinmektedir. Bu nedenle takipler daha düzenli yapılmaktadır. Ancak cerrahi tedavi alan hastalar ameliyat olmakla tümörden tamamen kurtuldukları zannına kapılmaktadırlar. Bu nedenle takipler çoğunlukla ihmal edilmektedir.  Oysa ameliyat edilen hastaların büyük çoğunluğunda er veya geç yeni tümör odakları oluşmaktadır ve bu odaklar maalesef çok ilerledikten sonra farkına varılmaktadır. Genel bir yaklaşım olarak 2 mm çapa ulaşmış bir kanserin metastaz yapmış olma ihtimali %20’dir. Bu nedenle erken dönemde yakalanarak ameliyat edilmiş kanserlerde dahi hastanın periyodik kontrollerinin yapılması gereklidir.

Destek tedavisi alan kanser hastalarında olumlu cevap alındığında tedaviye tümör tam tedavi olana kadar devam edilmeli ve sonra da risk faktörlerinden kaçınılmalıdır.

Risk etmenleri :

Sigara kullanımı (pasif içicilik dahil)

Genetik eğilim

Hava kirliliği

Asbest

Radon gazı

Çevre kirliliği

Vit A eksikliği

Geçirilmiş akciğer enfeksiyonları ve nedbe dokuları

Kansere Yenilmeyin

Kanser vakalarında modern tıbbın yanında, bireylere özel fitoterapi ve homeopati gibi tamalayıcı uygulamalar ile tedaviye olumlu katkılar sağlanabilmektedir.
RANDEVU AL
× WhatsApp
linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram